john lennon gözlüğünün verdiği tuhaf hisle ağzı kulaklarında bir cün ve büyük şehirde bavulunu (neredeyse) kaybetmiş olmanın paniğini yaşayan did olarak abur cubur alışverişindeydik. ben birimiz, cün de diğerimizdi.
aldığımız envai çeşit şekerlemeleri boğazın en güzel yerine kurulmuş olan üniversitenin çimlerinde fütursuzca tükettik. "ben burada okusam" la başlayan binbeşyüzseksenyedi tane cümle kurup bol bol "off ya" çektik. kendimizi tamam hissettiğimiz bu enfes ortamda birimiz her köşeden denizi görmeye çalıştı, diğerimiz de ömrü boyunca yeteri kadar deniz gördüğüne karar verip insanları inceledi. birimiz binaların mükemmel mimarisinde kendisini kaybederken, diğerimiz bunu anlamsız bulduğunun altını fosforlu kalemle çizdi. birimiz her gördüğü kedi ve köpeği sevmeye çalışırken, diğerimiz bununla dalgasını geçti. birimizin bilgisayarı bile yokken, diğerimizin psp'si her sahnede yardımcı oyuncuydu.
aldığımız ucuz sandviçler ve kahveler her zamanki yerimiz olan pencere kenarında bize gün yüzü gösterdi. "bizim okulda olsa bunun iki katı öderdik. o zaman, hadi bi de şundan alalım." dedik.
birimiz ilk görüşte vuruldu manzaraya, diğerimiz kendi okulunu sevmeye ısrarla devam etti. sonra birimiz tam kabullenmişken acı gerçekleri, diğerimiz u dönüşü yapıp; "buraya mı geçsem" diye düşünmeye ve düşündürmeye başladı.
diğerimiz emre'nin ayrılıp barışmalarına anlam veremezken, birimiz ona kızıl saçlı insanı hatırlattı, "büyük konuşma" dedi.
birimiz elini attığı her yeri kuruttu, diğerimiz "bi arkadaşa bakıp çıkıcam" diye süzüldüğü eve adeta kök saldı, yer etti, oda yaptı.
birimiz otobüste uyuduğu, diğerimiz de müzik dinlediği için; önceden tembihlediğimiz muavinin hatırlatmalarını kaçırdık, güneşin alnında yürüdük de yürüdük.
bir kaç günün sonunda birimiz nihayet bavuluna ulaşmıştı. çünkü diğerimiz onun gülle ağırlığındaki bavulunu çeke çeke getirmişti. diğerimizin günler günler boyunca yaptığı superman'likler birimizin gözlerini doldurdu, metrobüs yolculuğu sırasında.
birimiz mütamadiyen sakatlanmaya müsait bir bünyeydi. nekahat evresi boyunca diğerimizin sout park'lı hediyesiyle yeşil çay içti.
birimiz sonunda tekdüze ama nemsiz hayatına geri döndü. diğerimizden henüz haber yok.
ha bi de birimiz en sevdiği yaşı bitirdi. buna ve peşisıra gelen tüm saçmalıklara çok üzüldü. diğeri de buna katlandı. birimiz insanları hala tanıyamadığını farketti. diğerimiz iyi dostlukları ıskaladığını ima etti.
4 yorum:
birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için.
:)
ben de mimar sinan a gittigimde aynen boyle hissetmistim.
yaaaaaaaa=(
Yorum Gönder