3G alelacele bir iş olmadı mı?
görüyoruz ama gidemiyoruz.
30.7.09
28.7.09
asonsöre binmeden önce kabine bakınız
tüm beddualarım tutsa keşke. yani bedduaya inanmam, bedduasız kalmam. ama inansam sürekli beddua beddua yaşarım. mavi gözün de nazarı değermiş. bilsem öyle yapardım baştan. bir de yalan söylemek için inanmak gerekirmiş. şimdi ben tüm bu özlellikleri birleştirip turbo jet yapacağum.
efendim merhamet diye bir şey var
merhametten doğan marazları ve onların başıma ördüğü çorapları anlatmaya başlasam; yeşilçam'dan kendime yer kapardım.
dünyanın en kuştüyü, en pofuduk, en güzel yastıklı, en mis kokan nevresimli, en anne eli değmişli yatağında yattığımı düşünürken uyku kaçıran olasılıklar vardı aklımda. böyle söyleyince sanki müthiş esrarengiz şeyinin peşindeymişim gibi ya da harry potter'cılık oynarmışım gibi geliyor kulağa. ama değil pek tabi. kimi kandırıyoruz canım şunun şurasında. nihayetinde insan yalnızlığı bir sivrisinekle bile geçiştirebiliyor. ama yemin ederim medyada iş yok. bir tane mi güzel film olmaz.
dünyanın en kuştüyü, en pofuduk, en güzel yastıklı, en mis kokan nevresimli, en anne eli değmişli yatağında yattığımı düşünürken uyku kaçıran olasılıklar vardı aklımda. böyle söyleyince sanki müthiş esrarengiz şeyinin peşindeymişim gibi ya da harry potter'cılık oynarmışım gibi geliyor kulağa. ama değil pek tabi. kimi kandırıyoruz canım şunun şurasında. nihayetinde insan yalnızlığı bir sivrisinekle bile geçiştirebiliyor. ama yemin ederim medyada iş yok. bir tane mi güzel film olmaz.
25.7.09
efendim vergi cibayeti diye bir şey var.
hayatımız grafiklerle ifade edilebilsin. oyunlardaki gibi yani. gün be gün durumu anlatsın. sürekli bir hareket, bir kontrol mekanizmamız olsun.
türkiye'de bankacılık yok, hiç yok, hala.
sebebi: türkiye'de poliçe yok.
22.7.09
comme des garçons 2
işsiz sinem yönetici oldu. 21 gün bedelli askerlik yapan bilal terhis oldu. ben demiyorum milliyet diyor.
milliyet astroloji de çok şey biliyor zaten. yılbaşında meraktan başladığım günlük fal takibi, esrarengiz bir şekilde beni benden alıyor. kemik sağlığınıza dikkat edin diyor, pat düşüyorum. ortaklıklarınızda sorun olabilir diyor, her şey karışıyor.
kafamı kuma gömmek zaman zaman başvurduğum bir eylem. garipliği tedirgin edici olmasından gelse de böyle bir kumun varlığını bilmek güzel.
böyle kumlu zamanlar için kitaplarım var. belki bir gün kitapçım da olur.
20.7.09
ama arkadaşlar iyidir
günün sonunda,
john lennon gözlüğünün verdiği tuhaf hisle ağzı kulaklarında bir cün ve büyük şehirde bavulunu (neredeyse) kaybetmiş olmanın paniğini yaşayan did olarak abur cubur alışverişindeydik. ben birimiz, cün de diğerimizdi.
aldığımız envai çeşit şekerlemeleri boğazın en güzel yerine kurulmuş olan üniversitenin çimlerinde fütursuzca tükettik. "ben burada okusam" la başlayan binbeşyüzseksenyedi tane cümle kurup bol bol "off ya" çektik. kendimizi tamam hissettiğimiz bu enfes ortamda birimiz her köşeden denizi görmeye çalıştı, diğerimiz de ömrü boyunca yeteri kadar deniz gördüğüne karar verip insanları inceledi. birimiz binaların mükemmel mimarisinde kendisini kaybederken, diğerimiz bunu anlamsız bulduğunun altını fosforlu kalemle çizdi. birimiz her gördüğü kedi ve köpeği sevmeye çalışırken, diğerimiz bununla dalgasını geçti. birimizin bilgisayarı bile yokken, diğerimizin psp'si her sahnede yardımcı oyuncuydu.
aldığımız ucuz sandviçler ve kahveler her zamanki yerimiz olan pencere kenarında bize gün yüzü gösterdi. "bizim okulda olsa bunun iki katı öderdik. o zaman, hadi bi de şundan alalım." dedik.
birimiz ilk görüşte vuruldu manzaraya, diğerimiz kendi okulunu sevmeye ısrarla devam etti. sonra birimiz tam kabullenmişken acı gerçekleri, diğerimiz u dönüşü yapıp; "buraya mı geçsem" diye düşünmeye ve düşündürmeye başladı.
diğerimiz emre'nin ayrılıp barışmalarına anlam veremezken, birimiz ona kızıl saçlı insanı hatırlattı, "büyük konuşma" dedi.
birimiz elini attığı her yeri kuruttu, diğerimiz "bi arkadaşa bakıp çıkıcam" diye süzüldüğü eve adeta kök saldı, yer etti, oda yaptı.
birimiz otobüste uyuduğu, diğerimiz de müzik dinlediği için; önceden tembihlediğimiz muavinin hatırlatmalarını kaçırdık, güneşin alnında yürüdük de yürüdük.
bir kaç günün sonunda birimiz nihayet bavuluna ulaşmıştı. çünkü diğerimiz onun gülle ağırlığındaki bavulunu çeke çeke getirmişti. diğerimizin günler günler boyunca yaptığı superman'likler birimizin gözlerini doldurdu, metrobüs yolculuğu sırasında.
birimiz mütamadiyen sakatlanmaya müsait bir bünyeydi. nekahat evresi boyunca diğerimizin sout park'lı hediyesiyle yeşil çay içti.
birimiz sonunda tekdüze ama nemsiz hayatına geri döndü. diğerimizden henüz haber yok.
ha bi de birimiz en sevdiği yaşı bitirdi. buna ve peşisıra gelen tüm saçmalıklara çok üzüldü. diğeri de buna katlandı. birimiz insanları hala tanıyamadığını farketti. diğerimiz iyi dostlukları ıskaladığını ima etti.
6.7.09
sebebimsin dell
bugün belki bin kere ağladım. çaycı teyze gelip görünce, "sevgilin askere mi gitti, niye ağlarsın?" dedi. biraz güldüm. ama geçmedi.
hadi onlar geçer de mal bir bilgisayarın çektirdiklerini hiçbir şey geçiremez. dell'in bana yaptığını insan düşmanına yapmaz.
burnumda kurabiye kokuları
kariyerimi devlet memuresi olarak yapmayı planlıyorum birkaç gündür. gelsin sabah poğaçaları, gitsin 5 çayları. şu ahir ömrümde geçirdiğim ilk staj deneyimimde kendimi çok mutsuz ve stresli hissettiğimi saklamaya çalışacak değilim.
annemin yıllardır işten eve telaş telaş olmasının sebebini de anlayabildim ya, döner dönmez kendisinin ellerinden öpeceğim.
bahçeşehirle başakşehir arasındaki kapışmaya da tanık oldum, gözlerim açık gitmez artık.
eğer bir gün yönetici olursam duvarıma "iş yerinde yönetici, evde sıradan bir aile ferdi." yazısını çaktıracağım. ibret olsun şimdiye diye.
şu 5 gün geç, gel tezkere gel.
nil de yanlızlardaysa biz napalım demi ama.
oysa ben "tatilde neler yaptık" yazı dizisini yazacaktım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)