28.12.08

yürümek




"olmayacak şeylere inanmak, olabileceklere inanmak için gerekli gücün başlangıcı olamaz mı?"
sevgi soysal

25.12.08

hadi bakalım alidaaan


bir insanın dengesizlik derecesi benim için önemlidir. bu yüzden kendi çapımda dengesizlik değişkenleri ve sabitleri saptadığım olmuştur. bu saptamaları kendi başıma yürürken yapmış olmam da beni bir parça dengesiz yapabilirdi; eğer sabitleri kendime göre belirlememiş olup, kendime torpil geçmeseydim. dengesiz insanları sevmem. aslında severim ama keşke baştan sevmeseymişim gibi olurum.

yılbaşlarında istanbulda olmayı hep istedim ama hiç öyle bi mucize olmadı şimdiye kadar.
istanbuldaki bir arkadaşıma "dur orda, ben gelicem" diyemem zaten. 6-7 yıldan sonra ilk kez çam ağacını süslemekteki azmim de "hadi gel dide" mucizesini beklemektir sadece.
yoksa ben hiç sabahları pijamayla çam ağacının altına koşan o şen çocuk değildim. küçükken 65473 kere izlediğim evdetekbaşına serisinden öğrendim yılbaşı ağacı süslemeyi. o çocuğun da bi anası vardı, her izlediğimde puu diye tüküresim gelirdi.

24.12.08

peki

bugün de kar yağmasa ölürdüm heralde mutsuzluktan.
onun dışında aylardır yeterince gözlem yaptım, sabrettim, bekledim ve koskoca bölümde hiç kimseyi sevmediğime karar verdim. sevmemekten öte bir çoğundan nefret ettim.
rekabet krumunun önüne kendimi zincirleyebilirim. insanların içindeki bu saçma rekabet duygusunu koparıp atmaya çalışabilirim. insan insana yapmaz çünkü bunu. yaptıktan sonra yüzüne bu kadar rahat bakmaz.
doktorluk ülkemizde saygın bir meslekmiş. zamanında uyaran çok olmuştu. ama yeter ki insanın kafası kalın olmaya görsün, anlamaz. bunu doktorlar dizisine bakarak anlayabilen biri olduğum için, idrak yeteneğimden gün geçtikçe daha az şey bekliyorum.

20.12.08

aslında çalışacaktım

kalkülüs sınavı kötü geçmiş bundan sana ne.
kütüphanede uyuyup unutmaya çalıştım, uyandığımda yüzümde polarımın dikiş izi vardı ve sen hala ödevden kaç aldığımı soruyordun. bense her soru sorduğunda, bir daha senle ortak ders almamak için yemin ediyordum.
her kötü giden gün gibi telefonlarımı kapatıp, kulaklarımı tıkadım, içimden şarkılar yolladım beynime. fazla yanan kaloriferler nefesimi kuruttu, kendimi lablara atıp hem senden hem nefesimden kurtuldum.
dide geldi göremedim. bir şeyler yapıcaktım, yapmalıydım yapamadım. anca facebooktan yorum yaptım. suçluluk duygusu local maximum seviyesinde. oysa daha işaret tablosunu bile çizememiştim.
time's over.

19.12.08

imelih'in saçlarına kuşlar mı konar?

yazıp yazıp siliyorum.
mal mıyım neyim?
bir sürü hocadan ve bir sürü insandan nefret ediyorum.
hocalara yılbaşı hediyesi verip bize vermeyen okulu kınıyorum.
bir çam ağacım bile yok anlıyor musun?
kader utansın.

14.12.08

allısı morlusu kaça kilosu?

pelin batu'yu sothyz'in yazdıklarından takip eden bir insan olarak, kendisi için derin duygular beslediğimi söyleyemem. televizyona çıkan yüzlerce kadından biridir benim için. arasıra bi röportajını ya da programını görürüm, iki dakika bakar geçerim.

ancak dikkatimden kaçmayan bir nokta var; kendisinin güzel ellere sahip olmadığı bilinen bir gerçek. hadi o doğuştan gelen biyolojik, krozomatik bir şey; ama bu gerçeğin altını fosforlu kalemle çizmek neden? zaten parmaklarını pergel gibi açarak konuşuyor, bir de her televizyona çıkışında sihay oje sürmez insan, böyle görgüsüzlük olmaz.

13.12.08

that's the way aha aha


bu şarkı güzel mesela ama bunla da ödev yapılmıyo.

then we kissed

şu yaşımda romatizmalarım da var ya söz bulamıyorum artık kendime.
kim bilir belki de meteoroloji mühendisi olmalıydım, itü' ye girmeliydim, o zaman böyle işkenceler çekmezdim. essay manyağı bir okulum da olmazdı. ben de o essayi yazmamak için bu kadar kendimle inatlaşmazdım. zira argumentative essay yazabilmek için yeterli tespitlerde bulunamam, bulunsam bile bunları canla başla savunamam, karşıt görüşleri çürütemem. hadi bunları yaptım diyelim; yazdıklarımı MLA veya APA formatında sunamam. birileri beni uyarmalıydı birkaç ay önce. ama hep dış mihrakların oyununa geldim.

fair trade, kolombiyada çalıştırılan çocuklar, starbucks, nestle, tüketim çılgınlığı evet hepsi hakkında konuşmak istiyorum, saatler dolusu konuşabilirim. ama 4 beyaz sayfaya, kalıplara sadık kalarak, yazmış olmak için yazmak istemiyorum. esas sorunum bu, farkettim şu an.

12.12.08

sup


music
Originally uploaded by
basilyskos

sabahtan akşama kadar bolero dinliyorum. içimden notalar fışkırıyor gökyüzüne doğru. ukala iç sesimi de tanrının unuttuğu yere sürdüm, yerine bolero' yu atadım. şimdilik aşayiş berkemal.

11.12.08

nerede o 90'ların abartılı klipleri?

dolmakalemi seviyorum. dolmakalemimin kağıtta bıraktığı görüntüyü seviyorum, orta parmağıma bıraktığı mürekkebi seviyorum, elimdeki dostluğunu seviyorum,13 yıldır formundan bir şey kaybetmeyişini seviyorum. öte yandan kurşun kalemi de seviyorum. kağıttaki sesini seviyorum, çok ilham verici, sayfalar dolusu yazma, sorular dolusu çözme isteği.
2 yıl öncesine dönsem çok şey değiştirirdim. ama 15 gün öncesine dönsem kılımı kıpırdatmam. aklımda uzun listeler yok, karışık istekler var. başarmak isteğim var, başlamak hevesim yok. hamak kurup salınasım var. sallanmak baş döndürür, salınmak bana deva.

4.12.08

hep bir yerlerdeyim, bir şeyler yapıyorum. ama aslında hiçbir şey yapmıyorum. ne kadar kabul etmek istemesem de evet çok sıkıcıyım.